EĞİTİM SİSTEMİNİN İKİ ANAHTARI

İnsan Nasıl Bir Eğitim Almalı?

Aslı birden bire yataktan fırladı ve hemen saate baktı. Geç kalmadığını anlayınca derin bir nefes aldı. Okulu bitirdikten sonra ilk iş görüşmesi olacaktı. 
“Peki, aldığınız eğitimler nelerdir?”
Eğitimler derken ne demek istemişti? CV’de yazıyordu mezuniyet bilgileri. Aslı düşünmeye başladı. İnsan sadece okulda mı eğitim alır? Yıllarca okumuştu, eğitim almıştı tabii ama aldığı eğitimin iş hayatında bir deneyim karşılığı var mıydı? Sadece 2 ay bir firmada staj yapmıştı. Stajda da yaptığı işler fotokopi çekmek, çay servisi ve bir de çalışanların dertlerini dinlemek. Evet, ‘’bir de dert dinlemek! Yaptığı işlerden daha fazla vakit almıştı. Her gün birileri ya eşi, ya
çocuğu, ya iş arkadaşı ya da patronu ile olan sıkıntısından bahsediyordu. Öğrenilmesi gereken işler yanında bir de insan ilişkileri vardı. Aldığı eğitimlerin tabi ki çok büyük katkısı vardı fakat nasıl uygulayacağını bilmiyordu. O zaman uygulanabilecek bir eğitim nasıl olmalıydı? 

Hayata geldiği andan itibaren insanın kendisine bir şeyler katması gerekiyor. Sadece var olduğu gibi kalamıyor. Nasıl ki bir tohum atıldığı gibi kalmıyor. Filizleniyor, yeşeriyor, meyve verir hale geliyor. Tabi meyve bakım yapıldıkça filizlenip yeşeriyor. Bir insanında büyüdükçe marifetlenmesi gelişmesi için ihtiyacı olan eğitim nedir? 

Bir çocuğun büyümeye ihtiyacı yoktur. Dünyaya gelen zaten büyür. Bir çocuğun asıl ihtiyacı olan şeyi yetiştirilmektir. Yetiştirme ise eğitim ile olur ve bu eğitime ilk başladığımız yer ailedir. Ailenin öğrettikleri ile bir eğitim başlamış olur. Peki, “Eğitim” adı altında çocuklarımıza aldırdığımız eğitimleri ne kadar hayatlarına geçirebiliyorlar?

Daha iyisi için…

Neden çocuklarımıza onlara su yemek vermemiz gerektiği gibi en iyi eğitimi aldırmaya çalışırız?Ceketimi satarım yine okuturum çocuğumu! Ve okutuyor da. Peki, üniversiteyi de okursa ortalama 15-20 yıl süren eğitim mücadelesinden sonra beklentiler karşılanıyor mu? Kiminle biraz yakın ilişki içine girersek görürüz ki insanların çoğu hayatından tatminkâr değil. Bunu anlamak için hemen yanı başımızdakilere bakmamız yeterli olur. Uzaktan bakıldığında, hayatı iyi görünenlerin bile daha yakından bakıldığında hayatlarının hiç de uzaktan göründüğü gibi olmadığına şahit oluruz.
Peki, insanlar bu kadar çok mutlu ve başarılı olmayı isterken ne oluyor da çoğu bu amaca ulaşamıyor, ya da ulaşsa da neden kısa süreli oluyor? Bunun en önemli nedenlerinden biri insanın benzer hataları tekrarlamasından kaynaklanır. Hayat o kadar hızlı akıyor ki, insanların çoğu durup düşünmeye fırsat bulamıyorlar çoğunlukla anı kurtaracak çözümlerle problemlerini çözmeye çalışıyor. Bu nedenle de insanlar anı yaşarken, hayatlarının geneline iyi gelecek çözümleri üretmekten uzak bir hayat yaşar hale geldiler.

Peki, insanı başarıya götürecek olan en önemli bileşenlerden biri nedir? 

Hayatına öğrenildiğinde faydasını göreceği bilgileri almasıdır. Tabii ki hayatta çok faydalı bilgiler var ama insan hepsini hayatına alamaz. Başarılı olmak istiyorsa faydalı olanlar arasında da onu kendi hedefine götürecek doğru seçimleri yapmak zorundadır. 

Ülkemizde istisnai başarılara imza atmış bazı insanlar var;
    Simit satıcılığından şirketler grubu patronluğuna, 
    Ayakkabı boyacılığından holding patronluğuna,
    Tamirci çıraklığından otomobil  patronluğuna,
    Sekreterlikten genel müdürlüğe, 
    Garsonluktan patronluğa…

Nedir bu insanları başarılı yapan? 

Hepsinin küçük yaşlarda üretime başlamış olması ilk ortak yönleridir. Demek ki küçük yaşta üretime girmiş olmak önemli bir bileşendir. Hayatta öyle bir gerçek vardır ki başarılı olmaya giden yolun anahtarı gibidir. Bu bir çocuğun üretime yani çıraklığa küçük yaşta başlamış olması ile olur. Eskiden ebeveynler tatillerde erkek çocuklarını simit, su satmaları için teşvik ederlerdi. Mahalle bakkalının yanına, manavın yanına çırak verirlerdi. Meslek liseleri daha yaygındı. Mesleğini lise yıllarında öğrenmeye başlardın. Liseden sonra öğretmen, ebe, hemşire olabiliyordun. Bugünde meslek liseleri, çıraklık okulları eğitime devam ediyor. Çocuğun gücüne ve becerisine göre erken yaşta kontrollü bir şekilde hayatın içinde olması veya mesleği ile ilgili eğitime başlaması o çocuğun elini gerçekten güçlendiren bir avantaja dönüşür. Kız çocuğunun da annesinin kontrolünde gücüne göre evde becerilerini arttırması aynı şekilde avantajı olur.  Başarının sırrı bu emeklerde gizli…

Öte yandan çocuk yaştakileri çalıştırmanın artık suç haline geldiği bir dünyada yaşamaktayız. Tabii ki dünyanın pek çok yerinde çocuklardan çıkarları için faydalanan insanlar vardır. Dünyada bazı insanlar bu durumu kötüye kullanıyor diye işe yarayan bir yöntemi hayatımızdan tamamen iptal etmeyi de akıl kabul edemiyor. 

Dolayısıyla 20’li yaşlarda ilk defa işe başlayan, hayat deneyimi hayatında kullanmadığı teorik bilgilerden oluşan, boş vakitlerini bol bol televizyon seyrederek geçirmiş; iş hayatıyla ilgili deneyimi olmadığı halde pek çok fikri olan kişinin sırf üniversite mezunu diye iyi bir iletişim becerisine sahip olduğu zannedilebilir. Oysa hayatta derslerini yapmak dışında pek bir yük almamış bu kişi, iş hayatına girdiği zaman daha çok yük olan tarafta olur. 

Küçük yaşta işe başlamanın bir diğer avantajı nedir peki? Hangi meslekte olursa olsun bir çırak ustasının yanındayken sadece ürünle ilgili bilgi almaz. Aynı zamanda müşterilerle nasıl ilişki kurulduğunu da öğrenir. Nasıl başlar bu öğrenme? Okuldaki bilgi bombardımanının tam tersine, çırak sadece gözlemler ve söylenileni yapar. Zaman içinde de nerede nasıl konuşması gerektiğini, nerede susması gerektiğini, nerede alttan alması gerektiğini öğrenir. Ufak tefek işlere ustanın yetmediği yerlerde kendi gitmeye başladığında ilerideki ustalığında gerekecek olan ilişkilerin temelini de atmış olur.

Bilgi uygulanabiliyorsa faydalı olur. 

Hayatının öğrenmeye en elverişli olduğu yıllarında bir gencin, önce hayatın içinde kullanmayacağı çoğu şeyin genelini öğrenmek durumunda kalması, sonra da bir alan seçmek zorunda bırakılması o gence yapılan bir haksızlıktır aslında... Genelden detaya eğitim sisteminin işe yaramamasının nedeni insanın doğasına aykırı olmasındandır. İnsanın doğası detaydan bütüne öğrenmeye elverişli olmasıdır. ‘’Ben matematikten anlamıyorum ve sevmiyorum’’ diyen bir gencin böyle düşünmesi çok doğaldır. Çünkü o daha bir konuyu öğrenmeden üzerine üç konu daha anlatıldı. Oysa bir konu anlatılıp onu tüm yönleriyle öğrendikten sonra üzerine yeni konu anlatıldığında öğrenmeyecek bir insan yoktur. Başarılı insanların hikâyelerine baktığımızda onlara detaydan bütüne öğretildiği için o kişilerin başarılı olduğunu görürüz. Ustası ona detayda bir şey öğretir ve onu tam anlamıyla öğrenmeden de ona başka bir şey öğretmez. 

Neden böyle yetiştirir bir usta çırağını? Çünkü bu işin yol haritasını bilir.  Hayatta her şey birbiri ile bağlantılıdır. Bu sayede geçiş yapabilir. Okulda öğretmenin yolu detaydan bütüne olması gerektiği gibi, her türlü öğrenme ortamında başarıya ulaştıran yöntem budur. 

O halde insanı hayata hazırlayan bir eğitimin ilk anahtarı;
Yaşamı için gerekli marifet ve becerileri kazandıracak nitelikte bir eğitim içeriği…

     Peki, ya ikinci anahtar?   
     Biri yetiştiren mi dedi? ☺ 



Yorumlar

  1. Genç nufusa sahip bir ülkeyiz bu bilgiler çocuğu olan, bir yerlerde eğitici olan yönetici olan irdeleyen öğrenen merak eden kişiler için yön verici tşk ederiz

    YanıtlaSil
  2. Son nefesine kadar öğrenmeye devam etmeli çabalamalı insan.

    YanıtlaSil
  3. Bilginin faydalı ve uygulanabilir olması bizim için ne önemli değil mi…

    YanıtlaSil
  4. Detaydan bütüne örneğini çok beğendim. Gerçekten okulda farklı konularda azar azar bilgi öğrenmekten pek fayda görmedim...

    YanıtlaSil
  5. Daha iyisi için (::

    YanıtlaSil
  6. Ne kadar kıymetli bir sistem; çırak usta ilişkisi. El vermek, kendindeki beceriyi başka birine aktarabiliyor olmak.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder