21. yüzyılda teknolojinin hayatımızı kolaylaştırması nedeniyle giderek hızlanan bir yaşama sahibiz. Bu hayat telaşı, hem bireysel yaşamı her geçen gün daha da ön plana çıkarmakta hem de toplumsal olarak teknoloji kaynaklı bu hız ve kolaylık insanların yaşam kalitesi, ihtiyaç ve beklentilerini değiştirdi. Daha iyi bir ev, daha iyi bir iş, daha nezih bir semtte oturmak, çocuklara iyi bir eğitim verebilmek, aile kurarken tüm imkânların hazır olması gibi beklentiler daha yüksek kaynaklar gerektirdiği için iş hayatına ayrılan zaman ve enerji arttı.
Son yıllarda teknolojinin daha aktif hayatımıza girmesi ile internette geçirdiğimiz zaman arttı. Son iki yılda Covid nedeniyle evlere kapanmak zorunda kaldık. Bu yüzden de daha çok internette vakit geçirir olduk. Öyle ki alışverişi, yemeğimizi, arkadaşlarla sohbeti, hatta işi bile internet üzerinden yapar olduk. İzlediğimiz dizi, film ve oyun oynayarak geçirdiğimiz vakitleri de eklersek aslında gerçek hayata hiç vaktimiz kalmadı.
20 yüzyılda daha iyi evlerde oturuyoruz. Soframızda da daha çok yemek çeşidi var. Kıyafet dolapları yerini, kıyafet odalarına bıraktı. Peki, imkânlarımız arttığı halde neden kaygılarımız, korkularımız daha yüksek?
İnsanların verdiği cevaplar genelde aynı;
Biri der ki ‘’ Kriz var. Bulunduğum şartları korumam gerek.’’ Diğeri ‘’ İşten çıkarılmamak için daha çok çalışmam gerek’’ Öteki ‘’Kredi borçlarımı ödeyemezsem ne yaparım? Artık maliyetler de arttı.’’ Bir başkası ‘’ Benim, eşimin, çocukların kursları, ekstra harcamalar adım atsan para. Kafayı boşaltmak için tatile gidiyoruz, o da ayrı para. ‘’
İşin garip tarafı sorun bu kadar yaygın ama neredeyse herkes için normalleşmiş ki yadırgamıyoruz. Arada bir söylenmek dışında bir fark yok.
Ne eksik de bu noktadayız hayatın içinde? Neyi kaçırdık? Hayat öngörülebilir bir şey mi? Öngörülemeseydi tedbir alabilir miydik? Peki, neyi öngöremedik? Evet, her dönemde toplumsal sorunlar olmuş. Her dönem de olacak. Dün ki sorun yoksa bugün aşılabilmiş ki görmüyoruz. Demek ki birileri bu problemleri dert edinmiş. Çözmüş. Problem varsa bir yerlerde de çözüm var. Aramak bulmak gerek.
Farklı dönemler, farklı problemler olsa da problemlerimizin ortak bir ana kaynağı var. Nedir? İsteklerimiz. İsteklerimize giderken karşılaştığımız engellerdir problem olarak gördüklerimiz. Başlık değişir. Birine problem olan konu, diğer kişi için problem değil. Neden senin istediğini ben istemiyorum. Ama benim de başka yerde isteğim var. Bunu anlayabilirsek işler daha kolaylaşacak.
Peki, şikâyet ederek problem çözülür mü? O zaman neden çevremizdekilere sitem ederiz? Başkası bizim yerimize gelip o problemi çözer mi? Problem olduğunu düşünen kim? Çözülmesini isteyen kim? Problemi yaşayan ben olmama rağmen, çözmek için çabalamıyorsam başkası neden uğraşsın ki yerime? Düşününce çok mantıklı ama hayatın içinde çözüm için çabalamak yerine kendimi sitem ve şikâyet etmekten de alamıyorum bir türlü... Ne kadar tanıdık hikâyeler. Çok az insan vardır şikâyet etmeden problemlerini kendi çözen. Çözemese de sitem etmeyen.
Bu iki grubun arasındaki fark ne? Şikâyet eden problemi başkasının çözmedi gerektiğini düşünür. O kişinin çözmesini bekler. Ondandır ki şikâyet eden problemi çözemez. İnsan şikâyet ettikçe çözmek için gerekli olan enerjisini tüketir. Yapması gerekenler için ihtiyacı olan gücü konuşarak tüketmiştir. Emek harcamaya enerjisi kalmamıştır. Oysa bu hayatta emeksiz yemek olmaz. Emek kiminse karşılığı da o alır. Çünkü hayat bedel ve karşılığı üzerine kuruludur. Evlilikleri uzun soluklu kılan emek değil mi? Çırağı ustalığa taşıyan alın teri değil mi? Eskiler ne derdi ‘’ Ağzın işleyeceğine elin işlesin.’’ İnsan emeğini sever kıyamaz. Ben ne emeklerle yaptım bunları der. Sorun çıkınca çözmeye çalışır. Kaybetmeyi göze alamaz. Ama iş olur. Ama eş olur. Ama ev olur. Ama kedisi olur. Şimdi onun bakışı ile benim o işe bakışım bir olur mu? Sabrım bir olur mu? Olmaz. Problemi çözen mi olur? Kaçan mı? İnsan neden kaçar?
İçinde bulunduğumuz hayatın bir gününü düşünelim. Ne kadarını gerçek isteklerimize ulaşmak için düşünerek yaşıyoruz? Ne kadarını akışına göre, alışkanlıklarımıza göre veya rastgele yaşıyoruz? Bu kadar düşünmeden bir hayat yaşarken, hayat istediğimiz gibi olabilir mi? Rastgele oluşturulan sebepler rastgele sonuçlara gebedir. Mademki hayatımız değerli, o zaman üzerine düşünmek gerekmez mi? Yaşadığımız problemlerin nedeni olan bilerek ya da bilmeyerek yapıp ettiklerimiz değil de nedir? O konsere o kadar gitmek istemeseydim otobüs bileti problemi, konaklama problemi, kimle gideceğim derdim olmazdı. Seda’dan hoşlanmasaydım onla yemeğe çıkmak için para derdim olmazdı. Part time iş aramazdım.
Hayatta bir şeyleri isteriz. O yönde beklentilerimiz ve problemlerimiz olur. Çözüm için en etkili silah kaliteli bir iletişim. Oysaki sağlıklı ilişki kuramadığımız ve beklentilerimize karşılık bulamadığımız için mutsuzlaştık. Böyle olunca da aile danışmanlıklarına, ilişki eğitimlerine, kişisel gelişim eğitimlerine ihtiyacımız arttı.
İnsan bunu bilmek ister. İnsan daha fazla zaman, para kaybı ve belirsizlik istemez. İnsana güvenmek ister. Bilmek ister. Tanımak ister. Tanımadığın insanla önemli bir yola nasıl çıkamazsın. Şüphe ile yürümek de o denli zor ve çok yorucu. İnsan yol alamaz hale gelir.
İnsan bir konuda hayatını değiştirecekse bilmek ister.
Neyi bilmek ister?
Yeni bilginin onu daha başarılı, daha mutlu edeceği konusunda emin olmak ister.
Bilgi geçişlerinde tutarlılığı görmek ister.
Güvenmek ister.
İnsan bilmediği bir şeye sabredemez.
O konuda ilerlemekte zorlanır.
Gerilir.
Hayat zorlaşır.
Hayatı kolaylaştırmak için insanın bulunduğu yere uyumlanması gerekir.
Bitlis’te kara kovan balı üreteceksem, ormana koyduğum kovanın balını bir yıl sonra ağustos sonu eylül gibi ancak arının balı üretebileceğini bilirim. Eğer Karadeniz’de bal üretiyorsam daha erken nisan mayıs gibi olacağını bilirim. Deli balın kaynağının baharın ilk çiçekleri olduğunu ve zehirli olduklarını bilirim. Ona göre tedbir alırım. Bitki örtüsüne göre kara kovan balı mı yoksa çam balı mı bilirim. Bu balın hangi rahatsızlıklara iyi geleceğini bilirim. İçinde yaşadığımız dünyanın bir parçasıyız. Bu dünyada yaşayacaksak ona uyumlanmamız gerek. Uyum arkasından çözümü getirir.
Yeni dünya düzeni diyoruz. Evet, bir şeyler değişir. Bir şeyler çıkar hayatımızdan, yeni bir şeyler girer. Her değişim hakkını ister. Sır yeni dünya düzenin gelmesi değil. O yeni dünyanın ben neresindeyim? Bu yeni dünya gerçek mi? Değil mi? Gerçekse bir anlamı bir tadı bir keyfi var.
İnsan ihtiyaçları ve istekleri arasında
YanıtlaSilSurekli bocalar Gercek ihtiyaçlarımla isteklerimi karıştırıyor olabilirmiyim?
İnsan ister her şeyi ister .de
Problem isteklerimdemi ?
İstek ve ihtiyaçlarımızı iyi belirleyebilmemiz gerekiyor ki hayatta ki gerçek mutluluğa ulaşalım. Yüreğinize ve kaleminize sağlık
YanıtlaSilŞikayet etmek bizi geriye götürmekten başka bir şey yapmadi. Her değişim hakkını istiyor o kadar ki gerçek. Her şeye para verip de kendi geleceğimize,düşüncelerimize yatırım yapamamak acı bir şeydir. Iyiki varsınız.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık 💐
YanıtlaSilellerinize sağlık
YanıtlaSilHer çözüm kabul ile gelir. Problemin varlığını kabul ettiğimiz an, problemi deşifre ettiğimiz an çözümü bulmayı da hakketmiş oluruz.
YanıtlaSil