Selin sabah yine erkenden iş için uyanmıştı. O gün de her şey rayından çıkmış gibi bir gündü. Birileri bir dosya, birileri bir bilgisayar çıktısı, birileri bir mail istiyordu. Ellerinde o havalı termos kupalarıyla gidip geliyorlardı. Karmakarışık bir çalışma ortamı içindeydi.
Her şey bir lunaparkın tam ortasında gibiydi. Tıpkı atlıkarınca üstünde olanlar oradaymış gibi sesler ve görüntüler bir yakınlaşıyor bir uzaklaşıyor gibiydi. Kaç yıl olmuştu bu dönme dolaba bineli, kendisi bile hatırlamıyordu artık.
Hâlbuki hiç böyle başlamamıştı. Ne kadar da severdi düzeni, sakinliği. Bu ona güven verirdi. Aslında doğup büyüdüğü şehirde her şey tam olarak böyleydi. Bütün bunlar kendi düzenini bozup, doğduğu şehirden vazgeçmeyi seçmesi ile başlamıştı. Sanki yaşadığı hayat, o günden beri o karmaşanın içinden hep yüzeye çıkmaya çalışmakla geçen bir hayattı.
İlişkilerdeki karmaşa ve samimiyetsizlikler de anlaşılır gibi değildi. Daha biraz önce hakkında olumsuz konuşan arkadaşının onu görünce bir anda “Canım nasılsın?” diyebildiğine şahit olmuştu. Yine çalışma hayatındaki kurallar, kaideler, sözleşmeler daha çok sözde kalan şeylerdi ki onda da kimse sözünde durmuyordu. Oysa hayatın içerisinde bir düzen, bir netlik olmalıydı.Hayatın içindeki o muazzam yaşam döngüsü bir şeyler anlatıyor olmalı.
Tıpkı bir taş bırakıldığında yere düşmesi kesin olduğu kadar bir düzen… Veya sonbaharın gelişiyle yapraklarını dökmesindeki o değişmez netliği… Bir bebeğin doğar doğmaz gelişim evrelerini yaşaması, arıların bitmek bilmeyen çalışma azmi ve oradan doğan iç düzenleri hep bir şeyler anlatıyor. Bir yerlerde muazzam bir düzen bir ahenk, mucize denecek kadar harika bir uyum var. O uyumla birlikte tüm varlıklar kendi döngüsünde nefes alıyor. Her aldığı nefesle ise her varlık kendi kıvamına göre ayakta kalmayı başarıyor.
Kumrular yavruları doğup biraz büyüdükten sonra her gün uçuş denemelerine başlar. En sonuncu denemede uçarlarken nihayet anne-baba kuş, yavru kuşu yalnız bırakır ve uzakça bir yere konup onun tek başına uçmasını izler. Yavru kuş ise artık tek başına uçmaktadır. O da kendi yavrusu olduğunda nasıl uçması gerektiğini işte böyle öğretecektir. İnsanoğlu belli bir düzene neden ihtiyaç duyar? Çünkü onu ayakta tutacak, ona en kıvamlı yolu gösterecek şey bu olsa gerektir. Peki, insanın hemcinsiyle ilişkilerinde bir türlü tutturamadığı o kıvam nasıl oluşacak?
İşte Selin tam burada anlayamadığı insan ilişiklerinde de bu düzen olsaydı diye düşünürdü, her şey ne kadar da güzel olurdu.
Anlaşılmayan ilişkileri de çözümleyebilecek bir düzen olmalı…
Var mıydı ki böyle bir konfor? İlginç olan şuydu, insanların çoğu buna çok da takılmıyordu. Herkes bu kaos deryasında kendi gemisini yürütmeye çalışıyordu. Herkes o dalgalı denizde kendi gemisinin kaptanı olmuştu. Öyle bir deniz ki, bir gün suyu kaldırıp ertesi gün aynı suyu kaldırmayan. Bir gün sıcakta buz tutan, bir gün soğukta buhar çıkaran. Göz göre göre işler böyle ilerlerken o hariç herkes akıp gidiyordu sanki. Kendisini uyurgezerler arasında kalakalmış bir uyanık gibi hissediyordu.
O an arkadaşının çalışma masasından alıp kullandığı kolonyanın kokusu ile birlikte bir anda çocukluğun tam ortasına düştü. Her şeyin ne kadar yerini almış olarak ilerlediğini hatırladı bir an. Samimiyetin hiç eksik olmadığı, malum komşuluk ilişkilerinin yaşandığı bir mahallede geçmişti günleri. O anlar şimdi gözünün önündeydi. İçi yeniden umutla dolmaya başladı. Belki çözümü, o samimiyeti kendinde yeniden uyandırıp etrafına yaymakla bulabilirdi. Nitekim öyle de oldu. Yüzündeki o ufacık tebessümle bir anda yan masada ona bakan arkadaşı da gülümsemeye başladı. Henüz bir hafta olmuştu işe gireli. O yüzden o arkadaşını yeni fark etti. Bu vesileyle de tanışmış oldular. Meğerse ne kadar benzer geçmişleri vardı. Muhabbetleri iş sonraları devam etti. Bazen umut dolu bir hareket birçok şeyi değiştirebilirdi. O değişim samimiyetin kapısı olabilirdi. İnsanı ayakta tutan şeylerden birinin bu olduğu muhakkaktı.
Ve bazen belki de işin en başına gidilmeliydi o samimiyeti bulmak için…
O taşın atıldığı ana veya yere. Her kim o taşı ne zaman elinden bıraksa hep aynı şey oluyordu değil mi? O düzeni sağlayan şeyi, değişmez ‘aynı’yı yakalamaktı belki de buradaki sır. İnsanı o rast gele davranmaktan, o kaostan kurtaracak şey oydu belki de. Bir an içi ferahlayarak suyun yüzeyine çıktığını hissetmiş gibi oldu.O zaman, ‘’İnsanın hayatını daha fazla ayakta bekletmemek için, ilişkilerdeki ‘aynı’lar neler acaba?’’ diye düşünerek tebessüm etmeye devam etti, çünkü olmalıydı…
Anlaşılmayan ilişkileri de çözümleyebilecek bir düzen olmalı…
YanıtlaSilDüzensizlik düzen olduğunda hayat zorlaşır. Bunu anlatan güzel bir yazı olmuş. Gerçek bir düzen herkese konfor alanı sağlar.
YanıtlaSilHer şey sorularımızın cevabını ararken başladı. Ne mutlu arayanlara.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık 💐
YanıtlaSilDoğadan deneyim transferi…
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSilİlişkilerde saniyeyi bulmak bu zamanda kolay değil ama herşeyde olduğu gibi önce vermek başlamalı
YanıtlaSilHer akışta bir sebep sonuç ilişkisi varsa ilişkilerde neden olmasındı? Elinize sağlık 🌺
YanıtlaSilHayatın içindeki o muazzam yaşam döngüsü bir şeyler anlatıyor olmalı.
YanıtlaSilO işaretleri anlayabilmek dileğiyle…
"İlişkilerdeki aynı'lar " akılda kalıcı... emeğinize sağlık
YanıtlaSil“Hayatın içindeki o muazzam yaşam döngüsü bir şeyler anlatıyor olmalı”🙏🏼
YanıtlaSil