Esra uzun uzun çalan alarmını kapatmak için, eli komodinin üzerindeki telefonuna gitti ve alarmı kapattı. Hazır eline almışken bir de sosyal medyaya girdi ve oradaki akışta geçen görsellere takılıp kaldı. Sonra hazırlanmak için kalktı, duşunu aldı. Aynada yüzündeki kırışıklıklara gözü takıldı. “Of ya çok kırışmışım, yüzümdeki lekelere yenisi eklenmiş, göbek desen almış başını gitmiş. Bu ne ya!” diye söylendi, canı sıkkın bir şekilde.
Henüz 40’lı yaşlara gelmemişti ama yaşından daha yaşlı, cansız ve bedeninin şekilsiz göründüğünü düşündü. Oysaki arkadaşı Aysun öyle değildi. Kendisinden neredeyse 10 yaş büyük olmasına rağmen cildi pırıl pırıl parlıyor, ışıl ışıl görünüyordu. Her zaman canlı ve dinamikti. Zayıf olmamasına rağmen fit bir görünümü vardı. Yaşından kesinlikle daha genç görünüyordu. “Nedir bu işin sırrı acaba?” dedi. Acıklı ve biraz da kıskançlıkla kendine baktı. Başladı düşünmeye…
“Kim bilir ayda kaç liralık bakım yaptırıyordur? O kadar bakımla ben de güzel olurum. Tabi çok da parası var kim bilir hangi salona gidiyor. Ne masajlar ne terapiler alıyordur? Benim de param olsa ben de giderdim…”
“Kullandığı kremler desen kesin yurt dışından geliyordur. Ohooo bana da birileri getirse… Kim bilir nerelere tatile gidiyordur. Aman tabi cildi ışıldar, o kadar deniz, güneş…”
“Evde eşi de çocukları da üzmüyordur ne olacak. Bir eli yağda bir eli baldadır kesin. Kadın hiç yaşlanmamış. Bir de benimkilere bak. Eş desen adamın varlığı yokluğu belli değil. Ne destek ne köstek. Kız ayrı dert, oğlan desen azman yavrusu, dur durak bilmez. Ben yaşlanmayayım da kim yaşlansın…”
“Kadının işi gücü de yerinde, kazancı zaten harcayamayacağı kadar çok. Ya herkesin nasıl oluyor da hiç derdi olmuyor, tüm dertler beni buluyor. Gamsızdır da kesin. Aman tabi ya kafana takmazsan yaşlanmazsın herhalde. Bir de bana bak ya!” diye söylene söylene kendini de inandırdı düşüncelerine. O kadar ki, birisi sorsa ‘’Aysun nasıl biridir?’’ diye, aklından geçirdiği düşüncelerini gerçek zannedip anlatabilirdi. O kadar inanmıştı zanlarına…
Oysaki Aysun’u kendisinden farklı yapan neydi? Yaşantısı, alışkanlıkları neydi? Ne yerdi ne içerdi? Nasıl uyurdu? Bunların hiçbirini bilmezdi Esra.
Aysun erken kalkan, işe gitmeden önce yürüyüş yapan, erken yatan ve güne erken başlayan biriydi. Temiz beslenir, öyle her önüne geleni yemez, seçici olurdu. Hayatında zararlı alışkanlıkları yoktu. Hatta Esra’nın ayıla bayıla yediği paketli gıdalar, asitli içecekler ve şekerli ürünleri de yemezdi. Unundan tuzuna kadar rafineri olan birçok şeye dikkat ederdi. Bu yaşam stili de artık normali olmuştu.
Rafine bir hayat olursa, gerçekçi bir hayat olmaz.
Aysun da bu yüzden elinden geldiğince dikkat ederek yaşardı. Bu yaşam şekli de ister istemez bedenine, ilişkilerine, hayatına, her şeyine yansıyordu. Bunların hiçbirini bilmeyen, bilse de görmeyen, görse de anlamlandıramayan Esra, sadece Aysun’un görselliğine bakıyordu. Kendince cildindeki ışıltının sebebini kullandığı kremlerden kaynaklanabileceğini düşünüyordu. Kendi eşinden, çocuğundan, imkânından, dışarda yiyemediği yemekten, gidemediği tatilden, kullanamadığı kremden, yaptıramadığı bakımdan dertlendi durdu.
Aslında Esra’nın düşünceleri sadece zandan ibaretti. Kafasında kurguluyor ve kurgularına da inanıyordu. Hayatını da düşüncelerindeki zanlarına göre yaşıyordu. Tıpkı Aysun’a olan düşünceleri gibi çocuğundan, eşinden, kayınvalidesinden de sürekli şikâyet eder dururdu. Ama bilmediği bir gerçek vardı…
Her şey düşünce boyutunda başlar ve sahne ona göre dizayn olur.
Sürekli kafasında kurguladığını, farkında olmadan gerçekliğe yaklaştırıyordu. Sahnesini farkında olmadan istemediği şekilde dizayn ediyordu. Sonra da ‘’Ben demedim mi? Ben zaten biliyordum bunun böyle olacağını, bak aynısı oldu işte. Aklıma gelen başıma geliyor benim ya!” Bu cümleler Esra’nın dilinden düşmezdi. “Şu evrene olumlu isteklerimi göndere göndere bir hal oldum. Yok istiyorum, istiyorum olmuyor. Evren duy beni…”
Nerede yanlış yapıyordu bir türlü anlam veremiyordu. Nasıl oluyor da Aysun mutlu, başarılı ve bu kadar güzel olabiliyordu?
Aynanın karşısında söylene söylene yüzüne sürmek için aldığı o çok pahalı, cam krem kavanozu, ayağına düştü, zemine çarptı ve kırıldı. Bir yandan canının acısı, bir yandan kremin etrafa saçılması ve daha üç defa kullandığı kremin ziyan olması onu iyice sinirlendirdi. “Haydaa bugün de iyi başladık bakalım!” dedi imalı imalı, bir yandan etrafı temizlemeye çalışarak…
Esra daha güne başlamadan tüketimle başlamıştı, gerçek olmayan düşünceleri ile devam ettiği gününe istemediği şeyleri dizayn ederek devam ediyordu farkında değildi. Hâlbuki Aysun’la ilgili daha ilk düşüncesinde, hakkında hiçbir şey bilmediği halde eleştirmeye başladığında kendini durdurması gerekirdi. O düşüncelerine prim vermeseydi bambaşka bir sahnesi olabilirdi.
Çünkü aslında başımıza gelen her şey zanlarımızla ilgilidir. Bu hayatta her şey gelip geçidir. Kalıcı olanlar ise yapıp ettiklerimizdir. İnsan yüzünü güzelleştirmek istediği gibi aslında evini, ailesini, işini yani yaşantısını güzelleştirmelidir. Hayal kurmaktan ziyade, yapması gerekene odaklanmalı ve yapması gerekenlerin bedellerini ödemelidir.
Çünkü insanın var olduğundan beri; dostu da düşmanı hiç değişmedi: aynadaki kişi…
"İnsan yüzünü güzelleştirmek istediği gibi aslında evini, ailesini, işini yani yaşantısını güzelleştirmelidir." Ne vurucu bir cümle! Çok güzel.
YanıtlaSilRabbimiz bize zamlarımıza göre değil gerçeğe göre tepki vermeyi nasip etsin
YanıtlaSilİnsan yeter ki bahane bulmak istesin mutlaka bulur... İnsanoğlu kendinden yana olan bir canlı ama başta kendi de olmak üzere adil olmayı başaramadığında maalesef anda karlı çıkmış gibi görünse de hep kaybedenlerden olmaya mahkum... eskiler o yüzden yiğidi öldür ama hakkını ver dememişler...
YanıtlaSilİnsan yaşantısını güzelleştircikçe, kendisi de güzelleşiyor... Emeğinize sağlık
YanıtlaSil“Rafine bir hayat olursa, gerçekçi bir hayat olmaz...” Çok güzel…
YanıtlaSilNe yaparsa insan kendine yapar👍🥰
YanıtlaSilhep sonuçlara baktığımız için hayatımızda mutsuz oluyoruz
YanıtlaSilAlgıda ne kadarda adaletsiz insanoğlu...
YanıtlaSil"Çünkü insanın var olduğundan beri; dostu da düşmanı hiç değişmedi: aynadaki kişi…"
YanıtlaSilRafine bir hayat olursa, gerçekçi bir hayat olmaz...
YanıtlaSil“Rafine bir hayat olursa, gerçekçi bir hayat olmaz.” Ne derin bir cümle, günümüzde hayatın her yerine cuk oturuyor
YanıtlaSil