Gökkuşağını Yakala

Ofisin camından dışarıya baktığında, bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun yere süzülen damlacıklarını görünce, çocukluğunu hatırladı Ayşe. Beş kardeşin üç numarasıydı. Sağanak yağmur yağarken sadece bir şemsiyenin altında, kardeşleriyle okula giderken ıslanmamak mümkün değildi. Zihninde o anları hatırlayınca gülümsedi. 

O zaman saçlarının sırılsıklam olmasından, ıslak kıyafetleriyle su alan ayakkabılarla yürümekten, çantasının içindeki eşyalarının ıslanmasından keyif almıyordu ama bu durumun onu rahatsız ettiğini de hatırlamıyordu. Hayatın olağan akışında herkesin başına gelebilecek bir şeydi. Kururdun ve hayat devam ederdi…

Ayşe’nin çocukluğu kısıtlı imkânlarla geçmişti. Ailesi ve çevresiyle ilişkileri sıkıydı. Keyifli, güzel vakitler geçirirlerdi. Evlerinde televizyon yoktu. Şu anda beş kardeş de yetişkin olmuş, her birinin çocukları vardı. Her bir kardeşin problemleri, sıkıntıları, şikâyetleri bitmiyor, kimsenin yüzü gülmüyor, herkes gergin, keyifsiz ve halinden memnuniyetsiz durumdaydı. 

İstekler arttıkça problemler artar… 

Yaşadığımız eksiklikleri, imkânsızlıkları çocuklarımız yaşamasın diye elimizden gelenin üstünde bir çaba içindeydik. Sanki aramızda gizli bir rekabet varmışçasına, her bir kardeş çıtayı biraz daha yukarıya çıkarmakta bir an bile tereddüt etmiyordu. Bu durum bazen ona da çok normal gözükmüyor ve onu şaşırtıyordu. 

Ayşe, küçükken kardeşleriyle olan yakın, samimi, sevgi ve merhamet içeren ilişkilerini çocuklarının arasında göremiyordu. Sadece iki çocuğu vardı ve her birinin imkânları, yaşıtlarından çok daha iyi durumdaydı. Ama çocukları arasındaki birbirine tahammülsüzlük, bencillik, saygısızlık zaman zaman aile içinde gerginliğe sebep oluyordu. Kavga etmek sanki çok normalmiş gibi rahatlıkla birbirlerine seslerini yükseltip, kapıları çarpıp, nahoş şeyler söylüyorlardı. Ayşe’nin kocasına göre, ergenlerin arasında böyle şeyler olması normaldi. Dediğine göre o kardeşiyle daha şiddetli kavga eder, daha sert tepkiler verirlermiş.
Ayşe için çocuklarının durumu hiç de normal değildi, son derece huzursuzdu ve bir şeyler yapmalıydı. Geçen hafta arkadaşına:

“Neyi kaçırıyorum? Neyi anlamıyorum ki bu kadar çaresizim?” diye dert yandı. Arkadaşı ona Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nden bahsetti. Ayşe’nin cevap bekleyen soruları vardı… 

Açlıkla hareket doğru orantılıdır…

Dün ilk dersine katıldığı seminerde duydukları ona o kadar tanıdık gelmişti ki, zaten önceden bildiği ama unuttuğu şeylerdi sanki. 

Her problem çözülmedikçe mutlaka tekrar eder. 

Aileyi aile yapan ortak bedellerdi. Ayşe bu eğitimle aslında ne kadar az şey bildiğini anlamıştı. Aynı olaylara, yıllardır büyüttüğü çocuklara bakıp farklı şeyler görüyordu şu an. Çocuklarının imkânlarının artması çözüm değildi.

Çünkü imkân arttıkça etkisi azalır. Gerçekten de kendi çocuklarında bunu görüyordu. Bir şeylerin fazla olması, sık sık söylenmesi onlara yeterli gelmiyordu. Eğitmen öyle vurucu örnekler vermişti ki, emek harcayanın bu dünyada güçlü olduğu bilgisinin ispatı zaten kendi geçmişiydi. Kendi çocukluğunda anne babası çalıştığı için, evde yemekleri ve temizliği ablasıyla birlikte yaparlardı. O yüzden evlendiğinde de ev işlerini yaparken zorlanmamıştı. Çocukları acıktığında eğer o evde yoksa; yemekleri ısıtmak yerine dışarıdan yemek söylemeyi tercih ediyorlardı. 

Oysa her imkân, açlığı azalttığı için marifeti de azaltır.

Bir sonraki derste acaba neler öğrenecekti. Yarım kalan işlerini tamamlamak için masasına geri döndü. Yağmur durmuş, arkadaşları camdan birbirine gökkuşağını gösteriyordu. Tekrar kalktı yerinden çünkü uzun zamandır gökkuşağı görmemişti ve bunu kaçırmak istemiyordu. Bu doğa harikasına bakarken yüzünde oluşan tebessümle, kendini daha az endişeli ve hafiflemiş hissediyordu.

Çünkü en azından ailede olan problemleri fark edebilmişti. Halının altına süpürmeden odaklanmış, açan gökkuşağı gibi içine umut dolmuştu. Anladı ki nefes aldığı sürece problemler olacaktı, o da çözümlere odaklanabilmeyi öğreniyordu…

Hayatın problemleri elbette olacaktı, fakat ödülü problemlerin bizi güçlendirmesi, marifetlendirmesi ise neden olmasın...

Yağmurun ödülü gökkuşağıysa, neden olmasın... 












Yorumlar

  1. Ellerinize sağlık…

    YanıtlaSil
  2. Emeğinize sağlık 🌺

    YanıtlaSil
  3. Çocukluğumuza gittik. Eski samimi günleri hepimiz özlüyoruz. Yolunda gitmeyen şeyler için arayışa geçmek öğrenmek ne güzel. :)

    YanıtlaSil
  4. İmkanlar olanaklar çocuklarımız bizim gibi sıkıntı yaşamasın diye kendine üretemeyen insanlar yetiştirdik maalesef

    YanıtlaSil
  5. Maalesef çocuklarımıza çok fazla imkan sundu bizim yaşadıklarımızı yaşamasınlar diye

    YanıtlaSil
  6. Harika bir yazı olmuş 👏👏 -Ömer Faruk Şirin

    YanıtlaSil
  7. Aile olabilmek çok kıymetli, herkes üzerine düşen bir şeylerin ucundan tutmalı.. Emeğinize sağlık💐

    YanıtlaSil
  8. İmkân ile marifetin ters orantılı olması çok düşündürücü...

    YanıtlaSil
  9. Eskiden eksik olan şeylerin yerini insanların marifeti alıyordu. Ben yaşamadım o yaşasın dediğimiz çocuklarımız marifetsizlikten kendini yetiştirmeyi halde...

    YanıtlaSil
  10. Hatice Kesecek20 Kasım 2024 15:28

    Hele ki şu yaşadığımız zamanda, bunca tüketim çılgınlığının içinde uygulaması çok güç ama uygulayınca da bir o kadar temasını, faydasını çok fazla gördüğümüz, göreceğimiz bir davranış.

    YanıtlaSil
  11. Bizi güçlendiren zorlukları yaşamasın istiyoruz ama sırrın orada olduğunu kaçırıyoruz.

    YanıtlaSil
  12. Günümüz ailelerinin bir çoğunun yaşadığından bir kesit olmuş, biz faydalananlardan olduk emeği geçenleri de RABbimiz faydalandırsın 🙏🏼

    YanıtlaSil
  13. Gerçekten de günümüzü anlatmışsınız. O kadar olanağa rağmen bir türlü tatmin olmayan insanlar.. Ama bunu fark edip çözüm aramak, elini taşın altına kpymak nasıl da cesaret istiyor... Emeğinize sağlık

    YanıtlaSil

Yorum Gönder