Rafineriden Hayallerden Gerçek Yaşama

İnsan öyle bir canlı ki, isteklerinin kıvamını kaçırıp, onları kontrol edemediğinde çok da gerçekçi olmayan hayaller kurup, onların derinliklerinde kaybolabiliyor. Gerçeği yaşamak yerine; kendisine süslediği algıları, olmasını istediği bir kılıfa koyup ona göre yaşantı oluşturabiliyor.

Marketlerde, mağazalarda, çarşı-pazar gibi doğal ortamlarda; organik ürünlerin ambalaj ve paketlerle süslenerek veya bazı katkı maddeleri ile birleştirilerek, özünden uzaklaşıp rafine bir hale geldiği görünüyor. O an süslü ya da efektli halleri anlık ilgi çekiyor. İnsan içerikte olan sahteliğin ya da kalitesizliğin nasıl maskelendiğini unutuyor ve adeta bir illüzyona girmişçesine kapılıp gidiyor.

Kübra da arkadaşlarıyla sohbet ederken, hayalindeki evlilik hayatından bahsediyordu: ‘’Kızlar, o dizilerde gördüğümüz hayatlar benim çok hoşuma gidiyor. Villalarda oturmak, marka mağazalardan alışverişler yapmak, güzellik salonlarında bakım yaptırmak, gece yatıp sabah kalktığında yapılı saçlar, portakal suyuna kadar hazır kahvaltı sofrası, kapının önünde her an senin kullanman için bekleyen bir araç ve hatta sana özel şoförün olması, eşinle gideceğin davetler, seyahatler vs… Gerçekten bazen dönüp hayatımıza bakıyorum da ne kadar basit bir yaşamımız var değil mi? Yani sonuçta insan dünyaya bir kere geliyor, neden bütün güzelliklerden, imkânlardan mahrum olsun ki…

“Rafineri bir hayaliniz olursa, gerçekçi bir yaşantınız olamaz.”

Kübra’yı dinleyen arkadaşı Aslı onu şaşkınlıkla dinliyordu: ‘’Sana pek katılmıyorum arkadaşım, yani insan tabi ki bir şeyler isteyebilir, hayaller kurabilir ama sen biraz fazla televizyon ve dizilere maruz kalmışsın sanki.  Gerçek hayatın içinden değil de daha kurgulanmış bir hayattan istiyorsun… Sen anlatırken bile bana bir daralma hissi geldi. Yani ne kadar boş bir yaşam düşünsene, neredeyse kendinin yaptığı bir şey yok, her şey hazır, her şey kusursuza yakın… Üstelik, insanın şu hayatta başarmak veya hayatını anlamlı kılmak üzerine bir alanı olmayınca, birilerinin hayatına dokunmayınca, küçük küçük de olsa bir şeyler ortaya çıkarmayınca gerçekten nasıl mutlu olabilir ki?’’

Diğer grup arkadaşları Özge de Aslı'nın konuşmasını destekleyerek; ‘’Aslı’ya katılıyorum. İnsan güzel bir hayat yaşamak ister, bu elbette hakkı olan  bir durum ama bunun kıyasını  neye göre yaptığı çok önemli… Düşünsene Kübracım, birilerinin kıyası o ekranlardaki yaşantılarken, birilerinin hayali kışın sokakta kâğıt toplarken ısınabileceği sıcacık bir göz oda, kiminin hayali sağlıkla nefes alabilmek, kiminin hayali özgürlüğüne kavuşabilmek… Kimilerinin hayali ise, bomba sesleri altında pır pır yürek çarpıntısı ile yaşarken, kendini  güvenli hissedeceği bir yer bulmaya çalışmak, bir yandan da sevdiklerini korumayı istemek… Kimilerinin hayali ise, yaşadıkları zorluklara şahit olduğu insanların yarasına merhem olup  bir gün onların yanında olmak, onlara her türlü destekte bulunabilmek için beklemek… Hayat, o kadar kısa ve bir o kadar içi doldurulabilecek bir alan ki…Bizler daha anlamlı, daha gerçekçi, daha kendimizin var olduğunu hissedebileceğimiz hayallerin içinde olmalıyız diye düşünüyorum.’’ Arkadaşlarını dinleyen Kübra bir an mahzunlaştı, gözleri doldu, duraksadı ve düşünmeye başladı. 

‘’Kızlar size çok teşekkür ederim, söyledikleriniz beni öyle silkeledi ki, sanki uykudan anlık bir sıçramayla irkilmiş gibi oldum. Yaşayan ama yaşadığını fark etmeyen insanların ahvalleri de böyle oluyor demek ki… İyi ki benim arkadaşımsınız, hatalarımı naifçe, kırmadan ne de güzel fark etmeme sebep oldunuz. O zaman var mısınız, beraberce daha gerçekçi bir şeyler ortaya koymaya… Belli ki sizler bu konularda, benden çok daha evvel adımlar atmışsınız, hayatımda belki de ilk defa gerçekçi şeyler yapmak istiyorum.’’

Aralarında bir takım fikir istişareleri yaparak, ellerinde olan imkânlar ile neler yapabileceklerini düşündüler.  Zaman zaman etraflarındaki ihtiyaçlılara yapılabilecekler üzerinden konuştular ama öncelik zulmün göbeği olan Gazze’ye dair bir şeyler yapmak üzerineydi.





Yorumlar